Ekrem İmamoğlu’ndan bloke bağış paraları isyanı
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, TELE 1 Televizyonu’nda Sedef Kabaş’ın konuğu oldu ve gündeme ilişkin sorulara çarpıcı yanıtlar verdi. İmamoğlu, bloke konulan bağış paralarına isyan etti.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, TELE 1 TV canlı yayınına bağlanarak, Sedef Kabaş’ın sunduğu “Halk İçin Halk Adına” programına katıldı.
“SABIRLI OLMAK ZORUNDAYIZ”
-
Onca saldırıya, aleni ölüm tehditlerine, hakarete, hedef
gösterilmeye, hatta neredeyse yaptığını her icraatla, attığınız her
adımla ilgili engelleme gayretlerine rağmen her zaman sakin
kalabiliyorsunuz. Siz, biz sabır taşı mısınız?
“Bilmiyorum öyle mi görünüyor ama öncelikle sabırlı olmak zorundayız. Aslında böyle sabrın insana çok da işlediği ve yakıştığı bir ayın içindeyiz; Ramazan ayındayız. Ramazan ayı mübarek olsun. Güzel de bir gün de buluştuk aslında. Hem 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mızın öncesi hem de yarın Kadir Gecesi. Bütün bu güzel anlar ya da başarıya ulaşan süreçler, bence sabırla oluşmuştur. Elbette sabır, çalışkanlıkla süslenirse başarı mümkün. Benim şu anda yaptığım şey, sürecin farkında olma. Bu bilinçle hareket ediyorum ve tümüyle yüzümü 16 milyon insana dönüyorum. Şu anda dünya, büyük bir sınav veriyor. Dünyanın en büyük kentlerinden biri olan İstanbul da büyük bir sınav veriyor. Ülkemiz büyük bir sınav veriyor. Bu sınavı verirken, konunun özünü odaklanmak lazım. Özüne odaklandığınızda, insanları muhatap aldığınızda, yurttaşlarla her zaman yüz yüze, gönül gönüle olduğunuzda, çözüm bekleyen sorunları önünüze yazıp, onlara çözüm olma konusunda hassasiyet gösterdiğinizde, sizi sabırsızlandıracak ya da sizi üzecek ya da sizi kızdıracak, öfkelendirecek bütün hususları aslında yok sayıyorsunuz. Benim kendime dönük yaptığım yol haritası ya da ruhsal olarak kendimi odakladığım yaşam biçimi böyle bir şey. Bunun sonunda çok sabırlı bir görüntü ortaya çıkıyorsa da tümüyle bu görev bilincinin bir eseri. Halimden de memnunum açıkçası. Çünkü başka türlü başarıya ulaşma şansımız yok. Sabırla doğruları yapmaya, iyilikler için uğraşmaya, topluma adalet duygusunu vermeye devam edeceğiz.”
“BİR MAKAMI DEVRALDIK VE ONUN GEREĞİNİ
YAPIYORUZ”
-
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İstanbul’u kaybedersek, Türkiye’yi
kaybederiz” demişti. Tarihe geçen bir cümle oldu bu. Sayın Erdoğan,
“Halk sizi seçti ama size hizmet yaptırmam” diyerek, sizden rövanş
almaya mı çalışıyor?
“Ben şöyle düşünüyorum: Kim kazandı? Kim kaybetti? Ya da siyasette kişisel, bireysel duygular üzerinden kazanımların, kaybedişlerin ne önemi vardır? Ben, bunu anlamam. ‘Bu bir zaferdir’, ‘Seçimi kazandım’ gibi tarifleri hiçbir zaman yapmadım. Hiçbir seçim döneminde yapmadım. Ortaya koyduğumuz şey, bir görevi devralmak. Yani millete ait olan bir makamı devraldık ve onun gereğini yapıyoruz. Dolayısıyla bir kere böyle bir tarifi doğru bulmayan bir kişiyim. Bu tarif, asla ve asla milli birlik ruhuna uygun değil. Şu anda ben görevimi yapıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nın o zamanki sözleri, hala aynı şeyi mi düşünüyor veya işte bugün o düşünceyle belki bazı hususların yavaş işlemesi, hatta yapılmaması, hükümet tarafından yapılan hamlelerin, yanlışların ardı sıra gelmesi bundan sebep midir; onu bilemiyorum. Kesinlikle ne bir şehir kazanılıyor şahsımız tarafından, ne de rakibim tarafından kaybediliyor. Ben, görevi devralıyorum ve kazananın 16 milyon insan olması için de mücadele ediyoruz. Dolayısıyla o tür tarifler, o tür bakış açıları artık çok demode. Millet bunun farkında. Millet çalışanı istiyor, iş üreteni istiyor, demagoji istemiyor ya da polemik istemiyor, bu çatışmaları istemiyor. Onun için mümkün olduğu kadar, bu tarz süreçlerle hiç ilgilenmiyorum. Evet zorluklar yaşatılıyor. Bazı engellemeler, bütçe engellemeleri, Meclis’te yaşadıklarımız; bütün bunlar var. Ama bunlar, bizi yıldıracak meseleler değil. Sadece toplumun bir süreci diye tanımlıyorum. Bir süreç yaşıyoruz. O bakımdan bilemem; hala o etki ile biz mi engelleniyoruz ya da topluma bir ceza mı verilmek isteniyor? Yani ben, 16 milyondan bahsediyorum onu bilemiyorum. Ama zamanı geldiğinde, 16 milyonun kimi cezalandıracağı hakkında, benim epeyce bir bilgim ve epeyce bir hissiyatım var.”
“ALLAH HERKESİN KALBİNE İYİLİK VERSİN”
-
“Devlet içinde devlet olmaz” suçlamalarına maruz kaldınız.
Cumhurbaşkanı, hizmet yapmak isteyen belediyeleri FETÖ’cü ve PKK’lı
olmakla suçlayacak kadar bir yere getirdi. Bu suçlamalar ve
etiketlemelerle ilgili ne söylemek istersiniz?
“Allah, herkesin kalbine iyilik versin, iyi düşünce versin, hatta merhamet versin, iftiradan korusun. Hep dua ediyorum. Çünkü dua, bugünlere de dair hepimizin ihtiyaç duyduğu bir yakarış. Yaradana sığınıyoruz. Neticede hem kendi çabamızla hem akıllı hem bilimle hem de inancım gereği Yaradan’a sığınarak dua ediyorum. Ama dua ederken, bütün bu kötü duygularla, şöyle bir günde bile, böyle bir zamanda bile siyaseti ortak aklın önüne koyup, onun kurallarıyla, siyasetin bilinen bir takım kirli uygulamalarının kurallarıyla hareket etme biçimini kazanım elde edeceğim diye düşünmenin ne kadar büyük acizlik olduğunu aslında belirtmeye çalışıyorum. Dünya ve ülkemiz tarihi bir sınav veriyor. Bugün itibariyle, bütün İstanbul'da bizim birimlerimize arayarak başvuru yapan insan sayısı, 1 milyonu aştı. Yani böyle bir sayı, ‘ihtiyaç duyuyorum ve yardım talep ediyorum’ diye belediyeye başvuruyorsa, bu çok ciddi bir meseledir. Bu meselenin altından da uzlaşarak kalkabilirsiniz. Bir arada mücadele vererek kalkabilirsiniz. Hükümet nasıl anayasa tarafından tanımlanmış, yetkilerle bezenmiş anayasal devletin bir birimi ise, en az o kadar belediyeler de anayasanın tanımladığı devletin birimleri.”
“YEREL YÖNETİMLER GÜÇLENDİKÇE, TOPLUMSAL
GÜÇLENİR”
“Biz ne yapıyoruz? Mesela bugün, 11 Cumhuriyet Halk Partili
belediye başkanımız oturduk, toplantı yaptık hep birlikte.
Toplantıda ne söyledik birbirimize? Hep şunu söyledik: Yerel
yönetim, nasıl kalkınabilir. Yerel yönetimler nasıl
güçlenmeli? Çünkü sahada, vatandaşın ilk başvuru yaptığı ve
destek aldığı kurumlar, belediyeler. Belediyeler, yerel yönetimler
güçlendikçe, toplumsal refah güçlendirebilirsiniz. Başka bir yolu
yok bunun. Yani Ankara'dan talimatla siz, Anadolu'nun her yerine ya
da Trakya'nın her yerine ulaşamazsınız. Bu mümkün değil. oO zaman
bunun partisi olabilir mi Allah aşkına? Tam aksine, herkes bir
seferberlik ilan edip, bu süreci çözmeliydi. Ancak ne yazık ki
süreç, öyle işlemedi. Sıkıntılar yaşadık. Geldiğimiz noktada, bugün
baktığımızda belediyeler olarak çok güzel şeyler yaptık; Ankara'sı
İzmir'i, Adana’sı, Mersin’i, Hatay’ı; hepsi. Çok güzel işler
yaptık, gurur duyuyorum her bir arkadaşımla. Ama inanın bütün
sıkıntılı hallere rağmen, sineye çekerek, gündem yapmayarak işimizi
yapmaya devam ettik. Hala çare arayışındayız.”
“TBB, SINIFTA KALMIŞTIR”
“Dönem dönem Türkiye Belediyeler Birliği’ni (TBB) göreve davet eden
yazılar yolladık. Bakın Türkiye'nin yerel yönetimlerini
temsil eden TBB vardır. Kanun ile varlığını tescil eden bir
kurumdur ve bütün belediyeler ortaktır, üyedir. Zor günlerde, hele
hele bu tür ortamlarda, tarihi sorumlulukları vardır. Bu tarihi
sorumluluk üzerinden, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve
unutulmaması adına, ortak hareket imkanı sağlarlar. Ama bugüne
geldiğimizde, ne yazık ki yerel yönetimler adına hiçbir mücadelesi
oluşmamıştır TBB’nin. Ne yazık ki sınıfta kalmıştır; ‘yok’
gibidirler. Bunu niye söylüyorum? Bütün kurumları siz, siyasi bir
baskıyla, hükümet baskısı ile böyle bir manevi bir ortamda bile,
böyle bir zor bir ortamda bile baskı ile yönetmeye çalışır ve
kurumları zorlarsanız, böyle manzaralar çıkar ortaya. Bu sefer
ister bakan olsun, ister TBB olsun, ister valilikler olsun, şu
kurum olsun, bu kurum olsun; başlar yanlışlar yapmaya ve dönemin
ruhuna zarar verirler. O bakımdan biz, bütün bunlardan sıyrılarak
hareket ediyoruz.”
“DEVLETİN EN GÜÇLÜ KUURMLARINDAN BİRİSİYİZ”
“Ne yaparlarsa yapsınlar, engelleyemezler. Daha güçlenerek,
sorunları çözme adına adımlar atarız. Ama unutmasınlar ki; biz
devletin en güçlü kurumlarından birisiyiz yerel yönetimler olarak.
Sadece CHP’liler demiyorum tabii ki; Türkiye'nin bütün
belediyeleri. Unutulmasın ki; halkımızın oylarıyla seçilmiş
insanlarız ve de unutulmasın ki; biz, asla ve asla öyle milletin
ağzından çıkan kötü sözlerle, terörist benzetmeleri ile falan
hiçbir şey kaybetmeyiz. Benim her zaman söylediğim gibi; ‘Kötü söz
sahibine aittir.’ Kim ne söylüyorsa, kendini tarifliyor. Biz
vatanperver, halkını, milletini seven, işine kendini adamış, millet
tarafından seçilmiş, demokrasinin en önemli unsurları olan yerel
yönetimleri temsil eden, göğsünü gere gere görevini yapmaya çalışan
belediye başkanlarıyız. Kötü sözler onlara ait olsun.”
“SOSYAL DEMOKRAT BELEDİYECİLİĞİN EN İYİ ÖRNEKLERİNİ
VERMEYE ÇALIŞIYORUZ”
-
Yaklaşık 1 yıldır görevdesiniz. Şöyle bir dönüp bakarsanız, bu 1
sene içerisinde en çok gurur duyduğunuz ya da yapmaktan mutlu
olduğunuz 3 projeniz ya da icraatınız nedir diye sorsam,
hangilerini sayarsınız?
“Farklı bir dönem yaşıyoruz. Bugün nereden baksanız Şubat, Mart, Nisan ve Mayıs ayları, tamamen pandemi süreci ile geçti. Görev süremizin 11 ayı bitmiş olacak Mayıs ayı sonunda. Bunun 4 ayını sslında biz, korona süreciyle geçirmiş olduk. Dolayısıyla öne çıkan çalışmalar, biraz daha sosyal yardım ve sosyal politikalar ile ilgili uygulamalarımız. İstanbul'da, ilk defa yaklaşık 1 milyon 200 bin haneye eli değen, vatandaşlarımızın vicdanı olarak toplumsal ihtiyaçlarımızı karşılayan bir sosyal demokrat belediyeciliğin en iyi örneklerinden birini verme konusunda hem bütçesel hem organizasyonel hem de toplumun vicdanını harekete geçiren uygulamalarımızla ortaya koyduğumuz bu performansı çok değerli buluyorum. Tabi bununla beraber yine harekete geçirdiğimiz, ilerleyen yıllarda çok önemli bir iz bırakacak olan, okul öncesi eğitimle ilgili attığımız adım. Şu anda sahada 15'i bitmiş, 30'u devam eden, 45'e yakın noktada kreş hazırlığımız söz konusu. Bu bence çok değerli bir adım ve çok da büyüyecek bir adım. İlk etapta 150 kreşi hedefledik. İnşallah bu sayı çok büyüyecek. İstanbul'un yüz binlerce çocuğuna, okul öncesi eğitim vermenin önemli bir adımını atmış olduk.”
“TOPLUMA HİZMET ETME ADINA DEĞERLİ BİR SÜREÇ
YÖNETİYORUZ”
“Yine İstanbul'da, yeşil alanlar önemseyen ve hızlıca aldığımız
kararlarla sadece Kemerburgaz Kent Ormanı ve Hacıosman’da
açacağımız, vatandaşımızın hizmetine sunacağımız o güzide orman ile
beraber, sadece iki noktada bile, yaklaşıp 4-5 milyon metrekarelik
bir yeşil alanı hizmete sunmanın ve de İstanbul'un birçok
noktasında bu anlamda yeni çalışmalar yapmanın gururunu yaşıyoruz.
Aslında bütçe disiplinine oturtmaktan, bu kentin varlıklarını
şeffaf bir şekilde vatandaşla paylaşmaktan, İstanbul'da yeşil alan
tarifinden tutun birçok konuda kentsel tasarımını toplumla
paylaşarak kurgulamaktan uygulamaktan söz ediyoruz. Şu anda
İstanbul’un meydanlarını yine İstanbul halkı ile paylaşarak
tasarlamanın sürecini yönetiyoruz. Tabii o kadar çok şey
söyleyebilirim ki… Durmuş ve çalışamayan metroları, gelir gelmez
harekete geçirmekten, Türkiye'nin zor ekonomik koşullarına rağmen,
İstanbul'da gününe her günün dolu dolu icraatlarla ve bu yeni
dönemin yenileşme adımlarla adımlarıyla, gerçekten topluma hizmet
adına çok değerli bir süreci geçirdiğinizi düşünüyorum. Ekonomik
anlamda zor bir dönemdi. Korona süreci ile bu çok daha da zorlaştı.
Ama ona rağmen bahsettiğim işlerimiz, öne çıkan icraatlarımız
diyebilirim. Ama altyapı çalışmalarımızdan birçok konuya kadar,
anlatabileceğim çok şey var. Mesela pandemi sürecini çok iyi
değerlendirdiğimizi, 30'a yakın noktada, gerçekten yıllardır
çözülmeyen altyapı sorunlarını çözdüğünüzü, yine İstanbul'un çok
sıkışık bir yaşam trafiği içerisinde birçok noktasında iyileştirme
çalışmalarını sürdürdüğümüzün de altını çizmek isterim. Değerli bir
süreç bizim adımıza.”
“BU MİLLET HAKKINI HELAL ETMEZ”
-
Bazen zorluklar yaratıcılığı tetikler. Bağış kampanyasının
engellenmesi sonucunda mı askıda fatura uygulamasının ortaya
çıktı?
“Zor koşullar, insanların hem yaratıcılıklarını hem de üretme kapasitesini gerçekten ortaya çıkarır; bu bir realite. Gönlümüz şunu arzu ediyor: Türkiye'mizde ya da İstanbul'umuz da hiç kimseye muhtaç olmasın. Ama normal zamanda 218 bin insanımıza nakdi yardımda bulunuyorduk. Bu yardım miktarımız, özellikle pandemi sürecinde 281 bin aileye çıktı. Bunun yanı sıra, kendi bütçemizden yaptığımız hazırlıklar ile beraber, 500 bin aileye bir destek paketi oluşturduk ve bunun dağıtımını yapıyoruz halihazırda. Tabii bütün bu adımları atarken, toplumun böyle bir zor durumda vicdanını harekete geçirdiğinizde, olan insanın olmayan insana yardım etme bilincini oluşturduğunuz da bu aslında milli birlik ve beraberliğimizi de olgunlaştıracak bir hareketti. Dolayısıyla bütün bu harekette, biz bağışı kampanyasını başlattık. Ne yazık ki o gece, bizim başlattığımızdan bir gün sonra, hükümetin de bir bağış kampanyası başlatması ile beraber, bizim bağış kampanyamızın usule uygun olmadığı konusunda ortaya bir iddia atıldı. Hakkımızda soruşturma başlatıldı. Tabii bütün bunlar olurken, bir miktar yapılan bağışları kullandık, ki bu Yaklaşık 6 milyon civarındaydı. 3 milyona yakın paramız da birisi devlet bankası olmak üzere, diğerleri de bu talimata uyarak özel bankalarda şu anda bloke altında ve milletimiz kaybediyor. Biz, o 3 milyon lirayla, şu anda binlerce insanımıza destek ulaştırmıştık. Usulsüz bir şekilde, Vali’nin bir yazısı üzerine bankalarda paramızı bloke eden bankalara, ben bu milletin hakkını helal etmediğini düşünüyorum. Şu Ramazan ayında söylüyorum: Hakkını helal etmediği gibi, bu yanlış hareketlerinden dolayı tarih onları kötü anacak; kınıyorum. Talimatı verenler de usulsüz hareket etmişlerdir, talimatı uyan bankalar da usulsüz hareket etmişlerdir.”
“ASKIDA FATURAYI SÜRDÜRÜLEBİLİR HALE
GETİRECEĞİZ”
“Bu süreç sonrasında bağış durdu mu; durmadı. Bizim bağış alma ile
ilgili hiçbir sorunumuz yok. Ama bir kampanyaya dönüşmedi. Yani bir
duyuruya, insanları tetikleyici bir sürece dönüşmedi ama ona rağmen
biz bağışlar aldık. Ciddi bağışlar aldık. Neredeyse 50 binin
üzerinde paketi, ayni bağışlar olarak vatandaşlarımızdan aldık.
Nakdi bağışlar oldu. Bunları insanlara nakdi bağış olarak aktardık.
Günün sonunda bütün bu sıkışıklık ortamında, insanların yoğun bir
şekilde faturalarını ödeyemediklerini gördük. Sayılar öyle bir artı
ki hem İGDAŞ'ta hem İSKİ'de. ‘Buna bir çare bulmalıyız’ dediğimde,
arkadaşlarım çalıştılar. Çok vicdani, dünya çapında, bence özel bir
modeli Türkiye'ye hediye ettiler. Niye Türkiye'ye diyorum? Şu anda
İzmir, Aydın, Edirne başta olmak üzere, birçok şehrimizde bu
uygulamanın başladığını ve başlayacağını görüyorum. Şu an
itibariyle, neredeyse 135 bin ailenin faturası ödendi. Bunu ödeyen,
bizim vatandaşlarımız gene. O kadar güzel ki; veren el, alan eli
görmüyor. Tam da bizim ahlakımıza, inancımıza, vicdanımıza uygun
bir biçimde. Muazzam bir örnek. Keşke bunu, birçok faturada
uygulayabilsek. Bize ait olmayan elektrik faturalarında
uygulayabilsek. Biz bunu, sürdürülebilir bir hale getireceğiz
İstanbul'da. Sadece bu zor günlerde değil, farklı modellerde,
vatandaşlarımızın dayanışma ruhunu tetikleyici, sistematik ve asla
ve asla insanların duygularının sömürülmediği ve siyasi bir alete
dönüşmediği bir biçimde, insanların en vicdanı şekilde yardımlarını
alabilecekleri, bağışı yapmak isteyen, yardımcı olmak isteyen
insanların da en güvenilir bir biçimde yerine ulaştırabilecekleri
bir modeli hediye etmiş olduk, harekete geçirmiş olduk. Muazzam bir
iştir askıda fatura işi. ‘Zekatınızı, fitrenizi vermek için başka
adresler aramanıza gerek yok. Vatandaşa direkt ulaşan, belediyeler.
Siz ulaştırdığınızda emin olun ki, biz onu kuruşuna kadar vatandaşa
sizlerin bir kuruma olarak iletiyoruz. Bu görevi yapıyoruz’
demiştim. Bunu yadırgayanlar oldu. Hatta fetva vermeye kalkanlar
oldu ama vatandaşımız onu dinlemedi. Aslında bu askıda fatura
meselesi, inancımızın ‘Veren eli alan elin görmesin’ dediği ve tam
da fitre-zekat tanımına uygun bir modele dönüşmüştür. O bakımdan da
çok değerlidir. Bence dünya bunu konuşmaya başladı. Bize geliyor
bunun haberleri. Bazı yayın kuruluşları, bazı sosyal
platformlarında manşetlere koyuluyor farklı ülkelerde. Çok değerli
buluyorum. Bence dünya bile bu modeli alıp, uygulayacak diye
düşünüyorum.”
“BLOKE EDİLEN PARALAR İÇİN MAHKEMENİN KARARINI
BEKLİYORUZ”
-
Bloke edilen paralar, daha sonra sahiplerine iade edildi
mi?
“Hayır, iade edilmedi. Mahkemeye başvurumuz var. Hala mahkemenin adaletli bir şekilde karar vereceğine inanıyoruz ve bu süreci sonlandıracağını düşünüyoruz. Farklı belediyelerimizin de farklı miktarlarda bloke edilmiş parası var. Tekrar Altını çiziyorum; ayıptır, yazıktır, günahtır. Siyasi ihtiras üzerinden verilmiş bir karar. Daha önce de söyledim: Ne yazık ki bu, siyasi kibir üzerinden verilmiş bir karardır. Bu kararın son verilmesi gerekir. Sona erdirilsin. Bakın sabırla bekledim. Uzun zamandır bu konuda hiç konuşmuyordum ama Ramazan ayında sordunuz ve içimi acıtıyor. Gerçekten içimi acıtıyor. 100 lira, 200 lira, 300 lira fatura ödendiğinde ne denli mutlu olduğunu gördüğüm aileler, bildiğim aileler bu İstanbul'da on binlerce var. O parayla kimleri mutlu edeceğimizi hissettiğimde, içim sızlıyor. Kızıyorum da biraz açıkçası. O bakımdan bu yanlıştan bir an önce dönmelerini, mahkemenin bu konuda süre uzatmadan karar vermesini ve o parayı serbest bırakıp, vatandaşlara bizim bunu ulaştırmamızı bekliyoruz bir an önce. Kardeşim, bizi yargılıyorsanız zaten soruşturma açtınız; yargılayın. Ama bırakın bağış yapmış insanların paraları, bir an önce ihtiyacı olan insanlara ulaşsın Ayıptır, yazıktır; başka bir şey demiyorum.